Seni tanıyabilir miyiz?
1999 Antalya doğumluyum. Sıcakla aram hiç iyi olmasa da Antalyalı ruhunu taşıyorum bence. Doğal ve sakin yaşamı seviyorum. Çok meraklı ve hareketli bir çocuktum, hala da biraz öyleyim. Zaman zaman yalnızlığı sevdiğimden bir an da ortalıktan da kaybolabilirim-etrafımdakiler alıştılar bu duruma neyseki 🙂
Köyde antik bir sit alanı var ama gün yüzüne çıkarılamıyor. Hatta bu yüzden bir ara arkeolog olmayı düşünüyordum ama kazıdaki arkeologlarla konuşunca umudum kalmadı. 2017’de Koç Tarih’e kayıt olarak Antalya’ya veda ettim. O zaman için çok radikal bir karardı, sayısal mezunuydum, şok etkisi yaratmıştı etrafta. Çünkü henüz 2.sınıftayken Moleküler Biyoloji ve Genetik okumaya karar vermiştim. O yaşta bu bölümü nereden duydun diyebilirsiniz. Cevap: kitaplar. Onlar hayatımda hep bir dönüm noktası oldular.
11.sınıfta Elon Musk’ın biyografisini okudum ve eğitim sistemine olan inancımı tamamen yitirdim. İstanbul’un, üniversitenin sunduğu sosyal olanaklar ve çift dal olanağı tercih sebebim oldu. İyi ki böyle bir tercih yapmışım diyorum şimdi. Lab hayatı bana göre değil. 🙂
Birilerinin deyişiyle maymun iştahlılık, benim deyişimle kendimi tanıma isteği birden fazla okul kulübüne dahil etti beni. Endüstri Müh. Kulübü(IES)’nde Dış İlişkiler Lideri olarak IAESTE, EMT ve INFORMS süreçlerini yönettim. Okulun ilk 2 yılı kulüp aktiviteleri ve okulda part-time çalışmalarla geçti. Daha sonra içimde tanımlayamadığım bir his, beni yeni sulara yelken açtırdı. STK’lerle üniversitede tanışan geç kalmışlardan biriyim ben de. Dünyadaki sorunlara bu sayede daha yakından bakma fırsatım oldu. Pandemi döneminde Enis Yurdatapan’ın Entrecom programına davet etmesiyle 2 harika insanla tanışıp tarımla ilgili bir projeye başladık. Proje başarıya ulaşmamış olsa da bana girişimcilik konusunda katkısı oldu. Yazmaya başlamama da bu 2 arkadaşım vesile oldu.
Daha sonra KUSIF’teki arkadaşım Muhammed Yunus Aktaş sayesinde Macerita ile tanışıp birlikte sosyal etki, sürdürülebilirlik üzerine çalışırken aynı anda KUSIF’te SDG’ler (Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları) üzerine eğildik. Agrovisio ve Macerita’dan sonra Kanada’daki bir şirketten yine LinkedIn üzerinden teklif alarak yurt dışında uzaktanda da olsa bir deneyimim oldu. En son da Evreka’da çalıştım.

Neden elini kirleterek LinkedIn üzerinden içerikler üretmeye başladın?
2017 yılından beri aktif LinkedIn kullansam da LinkedIn’de içerik üretmeye pandemide başladım. O zamanlar iklim krizi ile ilgili çokça içerik tüketiyor ve öğrendiklerimi bir şekilde birileriyle paylaşma ihtiyacı hissediyordum. Şehirde doğadan bihaber yaşayıp sorumsuzca tüketen ve üreticiye, toprağa saygısı olmayanları görmek, geleceğe karşı ümidimi kırıyordu. Belki bu sayede bir farkındalık sağlayabilirim diye düşündüm. ‘Creator economy’de yükselişte, freelance çalışma düzenini de seviyorum. Neden olmasın ki dedim. Sanırım bu konuda “Bi Gidene Soralım” podcasti de etkili oldu. LinkedIn sayesinde yurt dışında kariyer edinenler ilham oldu bana.
LinkedIn’de yazmayı tercih etmemin sebeplerinden biri de kısa yazmayı sevmem. Agrovisio, Good4Trust ve Yetgen’de blog yazdım ama devam ettiremedim.
Sürdürülebilirliğe ve çevreye olan ilgin nereden geliyor?
Antalya’da her yaz kendime karne hediyesi olarak köyde tatil verirdim. Tatil dediğime bakmayın, aslında çokça iş. Sabahın 5’inde kalkıp ya tarlaya giderdim ya dağa tırmanıp keçilere bakmaya. Etrafa yayılan çam kokuları eşliğinde dağa tırmanırken güneşte üstümüze doğardı. Dağda olmak tam anlamıyla özgürlük demekti benim için. Tarım ve hayvancılık her zaman ilgimi çekti, dedelerimin ve büyükannemlerin tarımdaki problemlerini dinleyerek büyüdüm, doğanın yok oluşuna bizzat şahit oldum. Çiftçilerin yaşadığı sıkıntılara yakından tanık olmak, köydeki iklim krizine bağlı su krizi yüzünden artan düşmanlık ve ‘yeni tip’ köylülerin köylerin kültürel dokusunu bozup çevreyi katletmesi beni bu alanda çalışmaya itti denilebilir. Sağlıklı beslenme konusunda çocukluktan beri takıntılıyım, kolay kolay dışarıdan yemem, etiketleri mutlaka okurum. Ürünün kimden, nereden geldiğini merak ederim çünkü. Gıda krizi var çünkü üreticiyle bağımız koptu, koparıldı. Ağaçtan koparıp yemenin tadı da bir başkadır… Hastalandığımda başvurduğum ilk yer yine doğadır.
Buğday Derneği, Esmiyor ve 4 Element ve İnsan Podcast’leri de burada anmalıyım, bana itici gücü veren kaynaklarım oldular. Bizim evde iklimin konuşulmadığı bir gün bile yoktur. Yağmur yağdığında evde hep şenlik var. Kendimi bildim bileli evde su-elektrik tasarrufu var, ona göre tedbirler alınmıştır. Toprakta yetiştirdiklerin çocukların olmuştur, onlara iyi bakmak zorundasındır. Kısaca doğayla bağım çok küçük yaşlarda oluştu. İnanıyorum, bir gün tekrar toprağa dönüp üreteceğim.
Elini kirletmiş olduğun projenin hikayesi?
LinkedIn’le ilk tanışmam kulüpteki ekip arkadaşım Kerimcan Maltepe sayesinde oldu. Daha sonra ne kadar şanslıyım ki bu alandaki duayen Ertuğrul Belen okulda LinkedIn eğitimi verdi. Profilimi inşaa ederken ondan ve LinkedIn influencerlarından ara ara feedback aldım. LinkedIn Learning’den “Rock Your LinkedIn” gibi eğitimler alarak eksiklerimi kapatmaya çalıştım. İçerik üretimine başladığımda da kapısını çaldığım isim Sertaç Doğanay’dı. Aldığım “Keep going!” mesajları da motive etmedi değil.:) Bugün buradaysam onların sayesindendir.
Başlamadan önce ne tarz zorluklar yaşadın?
Acaba okunur mu, nasıl bir dil kullanmalıyım, yeterince yetkin miyim sorularıyla boğuştuğumu hatırlıyorum, zaman zaman hala da soruyorum. Türkçe mi İngilizce mi olacak,hangi kitleye hitap etmeliyim? Linkedin’de etkileşimler çok az oluyor, bu yüzden yeterince etki ölçümü yapamıyordum. SEO gibi teknik becerilere sahip değildim. Pandemi sayesinde vakit çok olunca Google Atölye, Linkedin Learning’den dersler aldım. Kervanı biraz yolda düzdüm denilebilir.:)
Haberlerin güncelliğinden ve doğruluğundan emin olmak zorundayım, bilirsiniz yalan haberler çabuk yayılır ve bu çok tehlikeli. LinkedIn’i markam gibi görüyorum ve itibar yönetimi kısmını çok önemsiyorum. Bu yüzden çok titiz olmayı gerektiriyor, zaman zaman mükemmeliyetçilik başıma bela olsa da… FOMO konusu da var tabii, o yüzden yorucu da. Sınır koymayı beceremedim. Bıraksam mı acaba diye düşünmedim değil.
Hem okul hem elini kirletme projesi nasıl gidiyor?
Özellikle şu sıralar okulun bana bir bariyer olduğunu düşünmekten kendime alamıyorum. Sistem kesinlikle sosyal bir öğrenci olmanıza izin vermiyor. Ayrıca günümüzde çalışmayan sistemleri öğrenmek bana zaman kaybı gibi geliyor. Keşke Android’e gelen güncelleme sıklığında okullara da güncelleme gelse… Özellikle Koç’ta öğrenci olmak sizi gerçeklikten uzaklaştırıyor sanki, toz pembe ütopik bir dünya çiziliyor ama gerçek bu değil. Okullar bir de yüz yüze sistemine tamamen geri döndü, bana okula gitmek çok tuhaf geliyor artık. Önüme çıkan fırsatları bu yüzden reddetmek durumunda kalıyor olmak sinir bozucu.
Yaşadığın sürecin sana neler kattığını düşünüyorsun?
LinkedIn aslında kendimi tanıma sürecime tanıklık etti. Yazmaya başlamadan önce kendimi apolitik olarak tanımlardım mesela ve takip etmezdim. Meğerse hayattaki her karar politikmiş. Artık daha yakından takip ediyorum. Bir tür “Uyanış Yolculuğu” da diyebilirim. Kendime güvenim arttı, artık daha rahat “Hayır” diyebiliyorum. ”Neden olmasın?” sorusunu daha çok soruyorum.
Çok sayıda insanla da tanıştırdı beni. LinkedIn’de gerçekten seçici davranılırsa birbirinizi besleyebileceğiniz, hap bilgilere ulaşabileceğiniz bir ortam oluyor. Yurt dışındaki ve ülkemizdeki insanların dünyaya bakış açılarındaki farklılıkları görebilmek ve iş dünyasının misyonlarını ve vizyonlarını anlamak LinkedIn’den kolay.
Güçlü ve zayıf yönlerimi gözlemleyip ona göre bir rota çizebiliyorum. Yurt dışında yaşamayı pek düşünmüyordum önceleri. Şimdiyse farklı… Sınırları kaldırdım kafamda. İngilizce paylaşım yapmaya başladım bu yüzden, hitap ettiğim kitlede bir değişikliğe gidiyorum. Konuştuğum konular, global bir sorun. Hem dışarıda daha fazla değer görüyor, tartışma ortamı oluşturuyor hem de yapıcı geri bildirimler alabiliyorum. Bu TR paylaşımlarında çalışmadı maalesef.
Onlarca aşamadan geçip nedeni belirtilmeden elendiğiniz iş başvurusu süreçlerine girip zaman kaybetmedim en iyisi de. Macerita dışındaki tüm işleri LinkedIn sayesinde aldım. Ne CV soruldu ne GPA ne de bölüm. Çağımızın şartlarına uygun şekilde gerçekleşti iş süreçlerim. LinkedIn benim için bir referans.
Sıkı bir koşucu olduğunu biliyoruz. Koşu ile ilgili neler söylemek istersin?
2017’de Cumhuriyet Bayramı gününde koşmaya başladım ben. Koşuya başlama nedenim yeni insanlarla tanışmak ve bedenimi fit tutmaktı. Koşu camiası gerçekten ilginç, her sektörden ve şehirden insanla tanışmak mümkün. Sıradanlıktan hiç hoşlanmıyorum. Genellikle gruplardaki en genç koşuculardan olmam, beni destekleyen, yönlendiren insanların olması demekti aynı zamanda. İlham aldığım çok insan oluyor.
Koşu beni her anlamda güçlü ve özgür hissettiriyor. Sınırlarımı zorluyorum, güçlü ve zayıf kaslarımı keşfediyorum. Mental ve fiziksel bir dayanıklılık testi…. Özellikle trail koşularını sevdiğimi belirtmeliyim, asfalt benlik değil.:) Şehrin kaosundan,doğayla ve bedeninizle iletişimde kalmanın bir yolu bu trail’ler. Yapmanız gereken tek bir şey var: doğanın akışına dahil olmak.
Yarışlar bana günlük hayata da uygulayabileceğim taktiklerin provasını yaptırıyor. İlk yarışımı 42K Efes’te yaptım. Yarış öncesinde antrenmanım tamdı ama mental olarak hazır değildim aslında. Burada koşucu bir arkadaşımın böl ve yönet taktiğini önermesiyle kaygılarım yok oldu ve efsane bir yarış geçirdim. Oradan aldığım motivasyonla Temmuz’da Uludağ’da 30K ve geçen gün Kapadokya’da 63K yaptım.
Koşuyla ilgili bir sürü hayalim var. Koşarak şehri gezmek efsane bi’şeymiş, tavsiye ederim.:) UTMB’ye de gitmek istiyorum ve belki de bir gün atletten triatletliğe de terfi ederim. Koşmak iyileştiriyor kesinlikle. Pau Capell ve Bakiye Duran ilham aldığım isimler.
Elini kirletmek isteyenlere verebileceğin tavsiyeler neler olur?
Tavsiye demeyelim de kendime zaman zaman hatırlattıklarımdan bahsedeyim.
Fikrini samimiyetle ve açıkça belirtmekten çekinme. İş dünyası maalesef sizi nasıl sömürürüm diye bakıyor. İletişimi sağlam, geri bildirim verme ve takdir etme konusunda özverili, çevresine duyarlı, işverenlerle bir araya gelmeliyiz. Kendimizi değersiz hissettiren, emeğimize ve zamanımıza saygısı olmayan ve yeni bir şey öğrenmediğimiz yerde bir dakika bile durmanın anlamı yok. Hayat kısa, hafta sonunu iple çektiğin bir yerde devam etmek sürdürülebilir değil. İnanmadığım hiçbir projede mutlu olamıyorum ve başarısız oluyorum. CV’mde “sözde” parlayacak bir şirket diye kendime saygımı yitirmemeliyim.
Nefret kültürüyle beslenen büyük bir kitleyle çevriliyiz ne yazık ki. Bu yüzden ETÖ(elalem terör örgütü)’yü takmayalım lütfen. Yüksek risk alabiliyorken alalım. Onca iyi seçenek varken göz göre göre, gezegeni mahvedenlerin kapısında kuyruk olmak niye?
İletişim Bilgileri:
LinkedIn: Zehra Nur Şimşek
Email: zsimsek17@ku.edu.tr



